İngilizler ‘Kuru Otlar Üstüne’yi sevdi ama tuvalet molası istiyor
Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes'dan ödülle dönen 'Kuru Otlar Üstüne'nin Türkiye prömiyeri yapıldı. Usta yönetmen Şerif Gören "Çok beğendim, kıskandım" derken bir başka usta Reis Çelik "Büyük bir roman film var karşımızda" dedi. Eleştirmenler de filme tam not verdi.
Adana Altın Koza Film Festivali Nuri Bilge Ceylan için özel bir yer olsa gerek. Ne de olsa ilk filmi ‘Kasaba’yla burada Yılmaz Güney Ödülü almıştı. Belki de o yıllardaki bu taltifi unutmuyor. ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ gibi son filmi ‘Kuru Otlar Üstüne’nin Türkiye prömiyerini Adana yapmayı tercih etti.
Bu sabah sinema yazarları ve basın için yapılan gösterime iki usta yönetmen Şerif Gören ve Reis Çelik de katıldı. Önce onların görüşlerini aktarayım. Şerif Gören’in yorumu kısa ve netti: “Çok beğendim ve kıskandım.” Reis Çelik ise “Bir edebiyatçı derinliğiyle bir film izlettirdi Nuri Bilge Ceylan bize, büyük bir roman film var karşımızda. İnsanın içine bu kadar kamerayla girebilmesi, ruh hallerini anlatabilmesi büyük başarı” dedi.
Ceylan, Ebru Ceylan ve Akın Aksu’yla yazdığı filminin merkezine Doğu’da bir köyde öğretmenlik yapan Samet’i (Deniz Celiloğlu) alıyor. Karlı bir kış günü 15 tatil sonrası öğretmenin köye dönmesiyle başlıyor film. Sonra onun ev arkadaşı başka bir öğretmen Kenan (Musab Ekici) ile tanışıyoruz. ‘Ahlat Ağacı’nda atanmayı bekleyen Sinan ya da onun öğretmen babası İdris’in gençlik halleriyle akraba aslında bu öğretmenler. Ama başka dertleri var. Samet bulunduğu köyü hiç sevememiş, sürekli İstanbul’a gitmenin hayalini kuran ve yaşadığı coğrafyayı da biraz küçümseyen bir karakter. Kenan ise o coğrafyanın insanı. Lakin filmin ilerleyen dakikalarında tanıştığımız Ankara Tren Garı terör saldırısında bir ayağını kaybetmiş Nuray (Merve Dizdar), Ceylan’ın diğer filmlerinden aşina olmadığımız kadar politik bir kişilik.
Bu üçlü ve onların çevresini saran ilişkiler etrafında Ceylan memleket insanının düşünsel ve ruhsal anatomisini çıkarıyor. Tabii en başta da erkeklerin. Kötücüllüğün izlerini sürüp, gündelik ilişkilere sirayet eden benciliği, gerçekle ilişkimizi, tartıştıra tartıştıra dört dörtlük anlatıyor.
Ankara Garı terör saldırısından PKK’nın sivilleri öldürmesine, umut yorgunluğundan realiteye teslim olma haline, anaların kalbinin titrek atmasından vurup kırmanın ülke kaderi olmasına, istismar suçlamalarından bürokrasinin bu konudaki tavrına kadar birçok meseleyi mesafeli bir şekilde karakterleri üzerinden tartışmaya açıyor. Ama bunları Çehovvari bir yaklaşımla, Reis Çelik’in de dediği gibi sinemayla adeta roman yazarak yapıyor. Ve son dönem filmlerinde olduğu gibi zamanın ruhunu filme sirayet ettiriyor.
197 dakikalık film en baştan itibaren seyirciyi kendi dünyasına aldığı gibi orada tutmayı başarıyor. Ceylan kendi sinemasında sadeleşme çabasını ‘Ahlat Ağacı’nda olduğu gibi bu filminde de sürdürürken yine yeni arayışlara girmekten de sakınmıyor. Bütün bunların sonucunda Cannes’da neden dakikalarca alkışlandığını anlıyorsunuz.
Naçizane benim görüşlerim böyle SİYAD’lı sinema yazarı diğer arkadaşlara 10Haber olarak mikrofon uzattım. Buyurun efendim.
Uğur Vardan: “Genel çerçevede iyinin ve kötünün bahçesinde dolaşan ‘Kuru Otlar Üstüne’, insan denen muammanın derinliklerine iniyor ve oradan yalnızlık, megalomani, ilgi, kendini beğenme, kıskançlık gibi temel meselelere uğruyor. Bu genel durakların yanı sıra filmin bir de ideolojik limanları var; özellikle liberalizm, sosyalizm gibi.
Toplumsal gidişata karşı aymazlık, bencillik, sadece kendi alanını koruma ve ‘erkeklik halleri’ de ‘Kuru Otlar Üstüne’nin tartışmaya açtığı kimi başlıklardan. Bir başka uğrak noktası da ülkenin meselelerinden biri olarak terörizm…
Görüntüler ise her zamanki gibi muhteşem, Nuri Bilge Ceylan öyküsünü ağırlıklı olarak en sevdiği alanda, tıpkı önceki adımlarından ‘Uzak’ ve ‘Kış Uykusu’nda olduğu gibi karlar arasında kurmuş. Bu arada afişe de hayat veren kare Alman ressam Caspar David Friedrich’in ikonik eseri ‘Bulutların Üzerinde Yolculuk’a bir gönderme sanırım. Oyunculuklar olağanüstü, karakterleri itibariyle elbette Merve Dizdar, Deniz Celiloğlu ve Musab Ekici’nin performansları daha bir ön plana çıkıyor. Filmi insan doğası üzerine geniş ve derin sularda dolaşan bir romanın görselleştirilmesi olarak nitelendirmek de mümkün. Umarım bu kez Akademi jürisi de ‘Kuru Otlar Üstüne’yi bizim kadar sever ve ‘Oscar’ cephesinde de hak ettiği değeri bulur.”
Suzan Demir: “Kuru Otlar Üstüne’, Nuri Bilge Ceylan’ın güncel politik alana en çok değdiği filmlerden biri. Elbette bu temas bir tarafı tuttuğu anlamına gelmiyor. Ama taşradan bir an önce çıkmak, hatta başka bir deyişle kaçmak isteyen Samet’in (Deniz Celiloğlu) dilinden hem kendi politik çerçevesini hem kaçış noktalarını hem de şimdiye kadar kendisine ve sinemasına yapılmış eleştirilere cevap niteliğinde diyaloglar içeriyor.
Öte yandan farklı, daha önce Ceylan sinemasında alışkın olmadığımız sürprizler de barındırıyor ‘Kuru Otlar Üstüne’. Hem atmosfer hem görüntüleri ile gerçeğe değen filmi bir anda tüm bu gerçeklikten çekip çıkarıyor Ceylan.
Tabii bazı ayrıksı noktalar taşısa da önceki filmleri ile bir hayli ortak paydada buluşuyor. Zaten en büyük payda elbette taşra. Ceylan bu defa taşradan gidiş için sabırsız bir karakteri anlatıyor. Bu kaçışın sebepleri daha çok dillendiriliyor, kaçma isteği artık imgelenmiyor, dile geliyor. Bu anlamda ‘Kış Uykusu’ ile benzer yanları var, hatta Samet ve Nuray (Merve Dizdar) arasındaki uzun masa diyaloğu da buna örnek verilebilir.
İlk izlenim olarak ‘Kuru Otlar Üstüne’ başarılı bir film; ama ayrıntılarda tartışılmayı bekleyen yanları ile birlikte de etraflıca düşünmeyi hak ediyor.”
Fırat Ataç: Nuri Bilge Ceylan, ‘Kuru Otlar Üstüne’de kibrinin gölgesinde varoluşsal sancılar çeken resim öğretmeni Samet’i merkezine alıyor. Samet’in dış dünyadan neredeyse izole bir hayat yaşadığı, karlar eridiğinde bile otların gerçek rengini göremediği zamanlar. Çekip gitme isteğine rağmen idare edilebilir kıldığı rutini, ‘muhtemel’ bir cinsel istismar suçlamasıyla dağılıyor. İçinde gizlediği toksiklik ve kırılgan erkek egolarının ortaya çıkışıyla iki temel akstan ilerleyen bir hikayenin içine giriyoruz.
Samet’in her ikisi de öğretmen olan Kenan ve Nuray’la kurduğu ve asla aşk üçgeni olarak adlandırılamayacak ilişkisi sadece psikolojik değil, sosyolojik gözlemler de barındırıyor. Önyargılar, ideolojik çatışmalar, sıkışmışlık ve özgür hissedememe gibi bu toplumun artık temel taşları haline gelmiş arızalar, her bir karakterin kendi iç dünyasıyla kesişiyor. Kendimizi kimi zaman gülümseten bir trajedinin içinde buluyoruz.
‘Samet bir kurban mı yoksa alelade bir herif mi?’ sorusunun cevabını vermek seyircinin filmde kendini konumlandırdığı yere göre değişiyor. NBC, bu soruyu sorarken içerik anlamında özellikle ‘Kış Uykusu’nu hatırlatan görülmüşlük hissine meydan bırakırken, işin teknik tarafında yakın planlar, hızlı kamera hareketleri ve fazla ayrıntı vermek istemediğim yarım bir dördüncü duvar ihlali ile ‘her daim heyecanlandırabilme’ melakelerinine hala sahip olduğunu gösteriyor.”
Selin Gürel: “Kuru Otlar Üstüne’nin ana karakteri Samet’i (Deniz Celiloğlu) tanıdıkça, Ceylan’ın 21 yıl öncesinden bir başka ana karakteri geliyor akla. Çok net değil, belli belirsiz. Yine karlı bir mevsimde onun gibi fotoğraflar çeken, kendi seçkin yalnızlığı bozuldu diye evine gelen köylüsünü kaba bir yalnızlıkla çevreleyen Mahmut. Samet, ‘Uzak’taki Mahmut’un gençliği değil belki, ama aynı hamurdan olabilirler pekâlâ. Bir an önce İstanbul’a gitmek isteyen Samet’in İstanbul’a gidip aradığını bulamamış, hayal ettiği gibi ‘yaşamaya’ bir türlü başlayamamış versiyonu Mahmut olabilir.
Umut, filme en geniş tartışma alanını açan kavram. Samet ile Nuray’ın (Merve Dizdar) karşılıklı kurdukları en iz bırakan cümleler, umutla hayal arasındaki ince çizgi, idealist düşlerle gerçekler arasındaki ezeli düşmanlık üzerine. Dizdar göründüğü her sahnede devleşirken, Celiloğlu insan doğasının bencil ve sinsi yüzünü sadece karakterine özgü bir şey gibi değil de seyircinin ruhunun derinliklerindeki rahatsız bir yerleri sürekli kaşıyan bir inandırıcılıkla canlandırıyor.”
Burak Göral: “ Nuri Bilge Ceylan’ın 197 dakika olmasına rağmen uzun süresini hissettirmeyen akıcılıktaki filmi; öğretmen-öğrenci ilişkisi sınırlarında dolaşan bir köy okulu draması, erkek egosu ve bencilliğinin safkan bir temsilcisi denebilecek bir anti-kahramanın hikayesi, kısık ateşte pişen bir aşk üçgeni, memleket ve insanlık sorunlarına duyarlı olup olmamak üzerine düşünen ve düşündürmeyi amaçlayan anlatının da dahil olduğu cazip ve organik bir yapıyla birbirine bağlanan bir tema paketi sunuyor bize. Bütün bunların içinde erkek dünyasının hem hüzünlü hem de çirkin yüzünü her ikisine de maruz kalan yalnız bir kadın karakter üzerinden yansıtıyor.
Ceylan’ın son filmlerinde sıkça yaptığı, Bernard Shaw gibi yazar alıntılarıyla da bezeyerek oluşturduğu düşünce sineması her yeni senaryoda giderek daha çok öne çıkıyor. Özenli çekilmiş birçok sahnesi ve epizodik yapı havası veren aralara giren fotoğraf kareleriyle, ‘Ahlat Ağacı’ndan farklı olarak yönetmenin yine görsel mükemmellik arayışına geri döndüğünü söyleyebiliriz, ama Brechtvari bir hareketle sahnenin dışına çıkan ana karakteriyle, izlediklerimizin bir ‘düzenleme’, bir ‘dekor’ olduğunun da altını çizmeyi ihmal etmiyor.
Merve Dizdar, Deniz Celiloğlu ve Musab Ekici beklediğimiz gibi çok iyiler ama büyüleyici ve nüanslı oyunuyla gencecik oyuncu Ece Bağcı’yı da tebrik etmek gerek.”
Şenay Aydemir: “Kuru Otlar Üstüne’nin Samet’i bize hiç yabancı değil. ‘Uzak’ın Mahmut’undan ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’nın doktoruna, ‘Kış Uykusu’nun Aydın’ından ‘Ahlat Ağacı’nın Sinan’ına kadar aynı karakterin yıllar boyunca evrimini izliyormuşuz gibi de geliyor.
Dünya ve ülke değiştikçe karakterler büyüyüp küçüldükçe, bütün buraların sahibiymiş gibi davranan erkeklerin egoları, kırılganlıkları, küçük iktidar savaşları, bitmeyen ergenlikleri de şekil değiştiriyor. Giderek de karanlıklaşıyor. ‘Kuru Otlar Üstüne’nin karanlığı yalnızca Samet’ten beslenmiyor. Hatta ondan hareket ederek bütün bir ülkenin üzerine düşüyor adeta.
‘Kuru Otlar Üstüne’, Nuri Bilge Ceylan’ın en politik filmi gibi görünse de en karanlık yapıtı bana göre. Kışın karlarla yazın kuru otlarla kaplı bu coğrafya da Samet’in çocuklar için biçtiği karanlık gelecekten farklı dünyalardan gelmiş üç genç öğretmenin de kurtuluşu yok sanki. Hiç ışık sızmıyor filmden içeriye… Belki de bu daha önce hiç yapmadığı şeyler yapıp biraz rahatlama yaratmak, bakın bu bir film, demeye getiriyor bir yerde. Ama nihayetinde tam bir Nuri Bilge Ceylan filmi var karşımızda ne eksik ne fazla. Niye arıyorsanız onu bulacaksınız.’